Sayfalar

8 Aralık 2010 Çarşamba

Yazı Reformları

TARİHİMİZDEKİ YAZI REFORMLARI (YAZI REFORMU)

Sunudan kısa bir kesit;

Türkiye Cumhuriyeti’nde bugün kullanılmakta olan alfabeye gelinceye kadar Türklerin kullandıkları alfabeler:
* Göktürk
* Uygur
* Arap
* Latin

Biz burada konumuz gereği Arap kökenli Türk alfabesinden, Latin kökenli Türk alfabesine geçiş reformu sürecini ele alacağız.

Cumhuriyet Öncesi Dönemde Türk Yazı Dilinin Durumu:
* Osmanlı Devleti’nin çökmeye başlamasıyla, bozulan düzeni yeniden kurmak ve düşünce hayatında batıya dönerek yeni uygarlığın gidişine ayak uydurmak amacıyla bir takım ıslahat hareketlerine başlanılmıştır. Tanzimatın getirdiği yeni düzenlemeler içerisinde batı kültürünü tanıyan Osmanlı aydınları tarafından (bilhassa edebiyat çevrelerinde) Osmanlıca’ya karşı tepkiler dile getirilmiştir.
* Tanzimat dönemi sonrasında Servet-i Fünun ve Meşrutiyet dönemlerinde edebiyatçıların çoğu ağırlaşan Osmanlıca’ya karşı yeni bir dil uslup arayışlarına girmişlerdir.
* Ancak Tanzimat’tan Cumhuriyet’e gelene dek dil ve alfabenin ıslah edilmesi gerektiği söylenilmiş, fakat pek yol alınamamıştır.
* 20. yy’a gelindiğinde çağın milliyetler çağı olması dolayısıyla toplumumuzda bir milliyet şuuru uyanmaya başlamış bunun neticesinde de dilde Türkçeleşme akımı hızlanmıştır.
* Dildeki sadeleşme akımına etkili olan bir başka hareket, Türkoloji alanındaki çalışmaların önem kazanması ve diğer Türk kültür merkezlerin-deki meydana gelen “Sadeleşme ve Türkçe’nin ıslahı” gibi akımlardır.
* Bütün Türk dünyasında anlaşılabilecek ortak bir yazı dilinin kullanılması ve dilde birlik sağlanabilmesi gayesi ile İsmail Gaspıralı’nın 1883 yılında Kırım’da çıkardığı “Tercüman” adlı gazete dilde Türkçe kullanma akımını hızlandırmıştır.
* Tanzimat döneminde “Dilde sadeleşme” olarak başlayan hareket 20.yy başında Türkçeleşme olarak kendini göstermiştir.
* İkinci Meşrutiyet dönemine gelindiğinde, Türk alfabesi konusunda kuvvetli tartışma ve girişimlerle karşılaşılmaktadır.
* 20. yüzyıl başlarındaki Ülke, bir grupta imla ıslahatçılarının ve bir yandan da Latin harflerini isteyenlerin tartışmasına sahne olmaktadır.

* Bütün bu sadeleşme ve Türkçeleşme çabalarına rağmen Cumhuriyet devrine gelindiğinde Türk dilinin sadeleşmesinde henüz istenilen seviyeye ulaşılamamıştı.
* Kullanılan yazı dili yine halkın kolayca anlayabileceği bir biçimde değildir. Türk dilinin tarihi ve sosyal gelişmesi içinde normal gibi görünen bu duruma Atatürk dil inkılabı ile son vermiş, yazı dili ile konuşma dili arasındaki farkın mümkün mertebe kapatılmasını sağlamıştır.

Cumhuriyet Dönemi Türk Yazı Dilinin Durumu:

* Türkiye Cumhuriyeti, 1923-28 arasında beş yıl Arap abecesini kullanmıştı, eğitimde yapılan tüm yeniliklere karşın, okuryazar sayısı 1920 devrimcilerinin beklediği hızla artmamıştı. Çünkü toplumun önünde öğrenilmesi, kullanılması son derece zor olan bir abece, anlaşılması zor, yapay bir dil olan Osmanlıca gibi iki büyük engel vardı.

* Cumhuriyetin kuruluşundan sonra,ülkemizin her alanda kalkınması gerekiyordu. Sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişme, ancak aydın insanlar tarafından yapılabilirdi.Oysa halkımızın okur-yazarlık düzeyi çok düşüktü; % 7 dolayındaydı.
* Halkımızın aydınlanması için ilk önce okur-yazarlık düzeyinin yükselmesine ihtiyaç vardı.Bunun için büyük atılımların, okuma-yazma seferberliklerinin yapılması gerekiyordu.

* Okur yazarlık, insanların eğitim ve kültür olanaklarından yararlanabilmelerinin zorunlu, fakat tek başına yeterli olmayan bir ön koşuludur. Gerek bireysel gelişmeyi sağlamada, gerekse topluma katkıda bulunabilmede okuryazarlık vazgeçilmez bir öğedir. Bu nedenle Harf Devrimi ile birlikte bir okuma yazma seferberliği ve halk eğitimi girişimlerinin örgütlenmesi doğaldı.

Cumhuriyetin ilk yıllarında Latin kökenli Türk alfabesine geçilmesini isteyenlerin gerekçeleri:
1. Eski yazı, güç ve geç öğreniliyor.
2. Herkes bir çok kelimeyi çeşitli şekillerde yazıyor. Bu harflerle belirli bir yazım kuralı mümkün değildir.
3. Bu harfler yüzünden yabancılar Türkçeyi öğrenmeye rağbet etmiyorlar.
4. Az çok öğrenim görmüş olanlar bile bir yazıyı yanlışsız okuyamıyorlar.
5. Yayınları, sınırlı kişiler okuyor.
6. Eğitim yaygınlaşamıyor.

Lâtin harflerine karşı olanlar ise bu iddiaları şöyle cevaplandırıyorlardı:
1. Eski harfler iki üç ayda öğrenilebiliyor. Öğrenmesi biraz daha güç ama kullanılması kolay. Steno gibi yazılabiliyor, daha az yer tutuyor.
2. İmlâ farklılıkları, bilimsel bir kurulun bunları belirlememiş olmasındandır. Bir İmla Kılavuzu çıkarılarak bu iş halledilir.
3. Yabancılar Türkçeye bu harfler yüzünden ilgi duymuyor deniliyor. Bu doğru değildir. Birçok yabancı aynı harflerle Arapçayı öğreniyorlar. Öte yandan, harflerini değiştirdi diye kaç kişi Arnavutça öğrenmeye başladı?
4. Bugün yazılarda bilinmeyen kelimeler doğru okunamıyor. Bunlar Lâtin harfleriyle yazılıp da okunsa ne olacak?
5. Eğitimin yaygın olmamasının nedeni, konuşma dili ile yazı dilinin birbirinden farklı olmasıdır.

* Alfabe konusu, Cumhuriyet döneminde ilk defa İzmir İktisat Kongresi’nde gündeme gelmiş, maarifi ilgilendirdiği için reddedilmiştir.
* Daha sonra 1924 yılında Şükrü Saraçoğlu tarafından TBMM’de gündeme getirilmiş, ancak sonuçsuz kalmıştır. Bu sıra kültür alanındaki gelişmeler de peş peşe devam etmektedir.
* 3 Mart 1924 tarihinde kabul edilen “Tevhid-i Tedrisat Kanunu” ile öğretimde birliğin sağlanabilmesi için “dil birliği”nin kurulması, bunun için de Latin harflerinin kabulü gerekliliği düşünülmeye başlanmıştır.

* Uygulanan kültür programı doğrultusunda yavaş yavaş Latin harflerine doğru gidiş başlamıştır. * 26 Aralık 1925 tarihinde uluslar arası takvim ve saatin kullanılması kabul edilmiş, Hicri Takvim yerine miladi Takvim alınmıştır.
* 1926 yılında çıkarılan bir kanunla ticaret alanında Türkçe kullanılması öngörülmüştür.
* 1927 yılında çıkarılan bir kanunla da sokak adları Türkçeleştirilmiştir.
* 20 Mayıs 1928 tarihinde Arap rakamları bırakılarak Latin rakamları kabul edilmiştir.
* 1928 yılı başında Lâtin harfleri esas alınarak yeni bir Türk alfabesi düzenleneceği artık iyice belli oldu. Hatta "Paris Panayırı" filminin Türkçe alt yazıları Lâtin harfleriyle yazılmıştı. Rıza Nur da "Oğuzname"yi İskenderiye'de Lâtin harfleriyle bastırmıştı.
* Bu geçiş döneminden sonra, artık harf inkılâbına el atma zamanı da gelmiş olduğundan, Atatürk'ün direktifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile daha önce kurulmuş olan Dil Encümeni 26 Haziran 1928 tarihinde resmen çalışmaya başlamıştır.

1 Kasım 1928 yılında Meclis'te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928'den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmış, yani yazı reformu resmen yürürlüğe girmiştir.

>>>Devamı için aşağıdaki adresi kullanarak sunumun tamamını bilgisayarınıza indiriniz.

Yazar: Bilinmiyor

Sunuda geçen diğer konular: Harf / Yazı Reformunun Amacı , Yazı/Harf Reformunun Sonuçları

--> TARİH SUNUMLARI SAYFASINA DÖN <--

Yazı Reformları Adlı Sunumu İndir

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder